Kedi Köpek Beslenmesinde Temel Bileşenler
Kedi – Köpek Beslenmesinde Temel Bileşenler
Mikrop hiçbir şeydir. Ortam ise her şeydir. Louis PASTEUR
Kedi ve köpeklerin beslenmesinde temel bileşenler dediğimizde en ortaya enerjiyi koyabiliriz, enerji çemberinde protein, yağ, vitaminler, mineraller, su ve şartlı olarak karbonhidratlar yer alır.
Kedi ve köpek beslenmesinde temellerden bahsetmeden önce sindirim sistemleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. En temel olarak, köpek ve kedilerin sindirim sistemleri diğer evcil hayvanlardan ve insanlardan çok farklıdır. En büyük fark bağırsağın uzunluğundadır. Sığır bağırsağı vücudunun uzunluğunun yaklaşık 20 katı, atın 12 katı ve domuzun 14 katı iken, bir köpeğin bağırsağı vücudunun 5 katı uzunluğundadır. Kedinin bağırsağı ise sadece 4 katı uzunluğundadır. Bu nedenle kedi ve köpeğin bağırsakları kısadır ve sindirim süreçleri çok hızlıdır, bundan dolayı kedi ve köpeklere yüksek kaliteli ve yüksek sindirilebilir yiyecekler sağlamak önemlidir.
Yiyecekleri daha iyi sindirmek ve özümsemek için köpekler günde 2-3 kez beslenmelidir. Kediler ise sık sık küçük porsiyonlar yemelidir. Günde sadece bir kez yemek yemek, yalnızca yemeğin sindiriminde, ishal ve bir takım eksikliklerin ortaya çıkmasıyla ilgili sorunlar yaratmaz, aynı zamanda köpekleri mide genişlemesi ve burulmasına; kedileri ise alt idrar yolu ile ilgili sorunlara yatkın hale getirebilir.
Kedi köpek beslenmesinde bileşenler ne kadar önemlidir?
Kedi ve köpek beslenmesinde temel bileşenlerden genel olarak bahsederken, bir taraftan da biraz daha detay bilgiler vermek istiyorum. Öncelikle enerjiden başlayalım.
Enerji
Enerji vücudun yakıtıdır ve proteinlerden, yağlardan ve karbonhidratlardan elde edilir. Enerji, vücut ısısını sabit tutmak, çeşitli organ ve dokuların çalışmasını sağlamak, büyüme, süt üretimi ve kasların çalışması için kullanılır. Alınan enerjinin sadece bir kısmı kullanılır (yaklaşık %75’i) ve buna metabolize edilebilir enerji (ME) denir; geri kalanı dışkı ve idrarla kaybolur. Çeşitli besinler (proteinler, yağlar ve karbonhidratlar) farklı miktarlarda metabolize edilebilir enerji sağlar. Yağlar en etkili olanlardır ve özellikle düşük kalorili diyetler düşünüldüğünde bunu akılda tutmak önemlidir.
Su
Su, yaşam için en önemli besindir. Bir organizmanın vücut ağırlığının %60-75’i sudan oluşur. Bir hayvan, vücut yağının neredeyse tamamını, vücut proteinlerinin ise yarısından fazlasını kaybettikten sonra hayatta kalabilir, ancak vücut suyunun yaklaşık %10’unu kaybederse ölümle karşı karşıya kalabilir. Evcil etoburların yanı sıra insanlar ve diğer hayvanlar için de su temini, yalnızca vücutta meydana gelen tüm metabolik süreçler ve değişimler için vazgeçilmez olan ana bileşen olduğu için değil, aynı zamanda vücut ısısının ayarlanmasına yardımcı olduğu için de temeldir. Kedi ve köpekler hem direk olarak hem de besinler yoluyla suyu alırlar ve idrar, dışkı ile kaybederler. Su ihtiyacı, özellikle sıcaklığın yüksek olduğu, hayvanın yoğun çalıştığı, süt, dışkı (ishal), idrar veya kan (kanama) yoluyla güçlü bir kayıp olduğunda kritik önem taşır. Hayvanlar her zaman yaklaşık 10-25°C sıcaklıkta, hoş olmayan koku ve tatlardan arınmış, taze içme suyuna sahip olmalıdır. Elbette su kaplarının hijyenik koşullarının düzenli olarak kontrol edilmesi de önemlidir. Her şeyden önce, kedilerin yemekleri yoluyla su alması esastır, bu nedenle yemek tercihen ıslak veya özellikle nemli olmalıdır.
Proteinler
Proteinler sürekli yıkılır ve sentezlenir; aslında vücut, esansiyel amino asitler ve nitrojen varsa yenilerini sentezleyebilir, ancak var olanları koruyamaz. Proteinler, ihtiyaçtan fazla miktarda verilirse enerji amaçlı kullanılır veya yağa dönüştürülür. Evcil hayvanlarımız için protein ihtiyacının belirlenmesi kalite, amino asit bileşimi ve sindirilebilirlik gibi birçok faktöre bağlı olduğundan kolay değildir; ayrıca diyetin enerji yoğunluğu, hayvanın yaşı ve aktivite derecesi de bireyin ihtiyaçlarını doğrudan etkiler. Esansiyel amino asitlere daha fazla ihtiyaç duyulmasına sebep olan çeşitli faktörler nedeniyle, kedilerin köpeklerinkinden önemli ölçüde daha yüksek protein gereksinimleri vardır. Bu, özellikle proteinlerin %60’ından fazlasının bakım için ve sadece %40’ını ise büyüme için kullanan yavru kedilerde daha önemlidir.
Bazı değerli amino asitler
Taurin
Taurin, hayvan dokularında serbest bir amino asit olarak bulunurken, bitki dünyasında hiç yoktur. Et, kümes hayvanları, balık, kabuklu deniz ürünleri (ve fareler!) özellikle zengindir. Çoğu memelide metiyonin ve sisteinden sentezlenebilir, ancak kedilerde sentezlenmez. Ayrıca kedilerin ihtiyacı diğer hayvanlara göre çok daha fazla olduğu için beslenmedeki eksikliğine karşı çok hassastırlar. Taurin eksikliği, özellikle dişilerde üreme aktivitesinde, safra asitlerinin konjugasyonunda (iki hücrenin geçici olarak birleşmesi) bir dizi değişikliği içerir: Vitamin ve yağların emiliminde bir azalma, retinada değişiklikler (retinanın merkezi dejenerasyonu) görme kaybı ile birlikte, kalp (dilate kardiyomiyopati), kas kasılmasında azalma ve kalp yetmezliği görülmesine sebep olabilir.
Arjinin
Arjinin esansiyel bir amino asittir ve organizma, protein sentezi ve üre döngüsü için gereklidir. Bu madde, proteinlerin metabolizması tarafından üretilen amonyağın daha sonra elimine edilen üre içinde dönüştürülmesine izin verir. Gıdalarda arjinin yokluğu, ani ve ciddi bir eksikliğe neden olur. Kediler, protein içeren bir yemek yedikten sonra saatler içinde şiddetli hiperamonyemi geliştirebilir. Semptomlar koma ve ölüme kadar kusma, kas spazmları, ataksi, tetanoz spazmlarını içerir. Köpekler de bu semptomları sergileyebilir, ancak daha az şiddetli bir biçimde. Çok esnek olmayan yüksek protein katabolizması ile ilişkili üre döngüsü için arjininin önemi, kediyi eksikliğine karşı çok daha hassas hale getirir. Gıdadaki her ekstra protein % si için ilave arjinin gerekmektedir.
Yağlar
Yağlar veya lipitler vücutta çok sayıda işlevi yerine getirir. Birincil enerji kaynağıdırlar, termojenezi düzenlerler, yağda çözünen vitaminlerin taşıyıcılarıdır ve esansiyel yağ asitleri sağlarlar. Yağlar yüksek bir enerji içeriğine (8.5 kcal/g metabolize edilebilir enerji) ve çok yüksek sindirilebilirliğe (>%90) sahiptir. Etoburlar, safra salgıları sayesinde bunları kullanma kabiliyetine sahiptir. Doğada en basit ve en bol bulunan lipidler, trigliseritlerdir. Bunlar, çoğu organizma için gıda lipidlerinin ana kaynağı ve ana “yakıtlardır”. Kimyasal enerji rezervinin en önemli biçimini temsil ederler.
Lipidlerin ana bileşenleri, zincirin uzunluğu (4-24 karbon atomu) ve çift bağlarının varlığı, sayısı ve konumu (doymuş, tekli doymamış, çoklu doymamış) bakımından birbirinden farklı olan yağ asitleridir. İki yağ asidi ailesi vücut için çok önemlidir, omega-6 ve omega-3 serisi (ω-6, ω-3). Omega-6 serisinin en önemli yağ asitleri arasında linoleik asit (hem kediler hem de köpekler için esansiyel yağ asidi), gama linolenik asit ve araşidonik asit (kediler ve köpek yavruları için esansiyel yağ asitleri) bulunur. Omega-3 serisindekiler arasında alfa-linolenik asit, dokosaheksaenoik asit (DHA) ve eikosapentaenoik asiti (EPA) görüyoruz.
Kara hayvanlarının yağı omega-6 serisi yağ asitlerinden çok zenginken, deniz hayvanlarının yağı omega-3 serisinden zengindir. Esansiyel yağ asitleri (EFA) vücut tarafından üretilemez, bu nedenle esansiyel amino asitler gibi diyetle alınmaları gerekir. EFA’nın, özellikle linoleik asidin eksikliği, deride ve tüylerde değişikliklere yol açar: mat ve kuru saçlar, alopesi, deri lezyonları, pullanma,otitis gibi. Yetişkin köpek, çoğu hayvan gibi, linoleik asitten başlayarak omega-6 serisinin yağ asitlerini sentezleyebilir. Kediler ve köpek yavruları ise onu sentezleyemezler, bu nedenle araşidonik asit alımına da ihtiyaçları vardır. Bu yağ asidinin eksikliği, kan pıhtılaşmasında bir değişiklik (trombosit agregasyonu ve trombositopeni değişikliği) ve üreme kapasitesinde bir değişikliği içerir. Araşidonik asit sadece hayvan dokularında bulunur ve bu, kedinin katı bir etobur olduğu gerçeğinin bir başka teyididir.
DHA ve EPA büyümede esastır: eksiklikleri sinir sistemi, retina ve akustik sinirin (işitme, denge ve baş pozisyonu ile ilgili sekizinci kafa siniridir) yetersiz gelişmesine yol açar. Ancak EFA eksiklikleri nadirdir ve ortaya çıkması uzun bir süre gerektirir. Genellikle yetersiz formüle edilmiş veya yanlış depolanmış diyetlerle bağlantılıdırlar; aslında, yüksek sıcaklıklar ve nem, acılaşmayı ve dolayısıyla bu maddelerin kaybına sebep olabilir. Ayrıca, diyetteki antioksidanların seviyesi yetersiz olduğunda (örneğin E ve C vitaminlerinin eksikliğinde) EFA’lar etkisiz hale getirilebilir. EFA eksikliğinin cilt hücrelerinin yüksek oranda sirkülasyonu nedeniyle özellikle dermatolojik problemler, kuru cilt, donuk saç, alopesi, kaşıntı, cilt lezyonları ve ikincil enfeksiyonlar gibi ciddi sorunlara, aynı zamanda aşırı lipit(yağ) alımının da kilo alımı, obezite, ishal vb. gibi problemlere sebep olabildiğini görüyoruz..
Karbonhidratlar
Karbonhidratlar bitkilerin ana enerji bileşenleridir ve kuru maddenin %60-90’ını oluştururlar.
Bunlar;
- Monosakkaritler, glikoz, fruktoz ve galaktoz gibi basit şekerler;
- Tüm memelilerin sütünde bulunan laktoz (glikoz + galaktoz) veya sofra şekeri olarak bilinen sakaroz (glikoz + fruktoz) gibi disakkaritler ;
- Nişasta, glikojen, dekstrinler ve lifler (selüloz, hemiselüloz,pektin vb.) gibi polisakaritler olarak sınıflandırılabilir.
Sükroz veya laktoz gibi bazı disakkaritler, köpekler ve kediler tarafından iyi tolere edilmez. Bu, mevcut sindirim enzimlerine bağlıdır: çok düşük veya yoksa, bazen şekerin sindirimden kaçan ozmotik etkiye ve bakteriler tarafından aşırı uçucu yağ asitleri üretimine bağlı ishal oluşabilir.
Karbonhidratlar birkaç nedenden dolayı önemlidir:
Örneğin, amino asitlerin, DNA ve RNA’nın sentezi için karbon yapısını sağlarlar, önemli bir enerji kaynağıdırlar, gastrointestinal sistemin (lifler) düzgün çalışması için vazgeçilmezdirler ve proteinler veya lipitler ile birlikte konjuge (birleşik), dokuların yapısal bileşenleri haline gelir. Tüm hayvanların metabolik bir karbonhidrat ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç proteinler, özellikle glukojenik amino asitler (alanin, glisin, serin vb.) veya gliserol kullanılarak endojen üretimle veya karbonhidratların doğrudan gıda alımıyla karşılanabilir. Hayvan büyüdükçe, hamilelik sırasında (cenin gelişimi için) ve emzirme sırasında (laktoz sentezi için) bu ihtiyaç arttığında, normal metabolik süreçleri sürdürmek için diyette yeterli miktarda karbonhidrat veya bunların öncüllerinin bulunması gereklidir. Bu durumlarda karbonhidratlar “şartlı bir şekilde gerekli” hale gelir ve diyette en az %20 oranında bulunmasını öneriyorum. Eğer tamamen karbonhidrata karşıt bir besleme isteği söz konusu ise protein oranının ciddi oranda arttırılmasıyla enerji açığı ; proteinin vücut bakımı ve onarımı için gereken miktarı ancak karşılanabililir. Canlının sağlık durumuna göre tartışılması gereken bir durumdur.
Nişasta
Nişasta, yiyeceklerde bulunan ana karbonhidrattır. Mısır, buğday ve pirinç gibi tahıllar başlıca kaynaklarıdır. Patates nişasta açısından da zengindir ve bu nedenle sıklıkla kullanılır. Nişasta, pişirildikten sonra hem kediler hem de köpekler tarafından sindirilir ve bu, vücudun başka amaçlar için kullanılan proteinleri saklamasını sağlar. Yani nişasta özel koşullara sahip bir evcil hayvanınız yoksa, özellikle köpekler için pişirildikten sonra rahatlıkla sindirilebilirdir. Bir köpeğin nişastaya ihtiyacı olup olmaması ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, bilimsel olarak bakıldığında nişastanın varlığı sorun teşkil etmez veya hastalık yaratmaz, hatta dediğim gibi proteini daha önemli amaçlar için saklayan bir karbonhidrat olduğu için anlamlıdır da.
Karbonhidratlar, evcil hayvanlarımız için çok önemli olan lifleri içerir demiştik. Kimyasal-fiziksel özelliklerine ve su ile ilişkilerine dayanarak, mide-bağırsak sisteminin düzgün çalışmasına, bağırsak hareketliliğini teşvik etmeye, besinlerin emilimini artırmaya veya azaltmaya, bağışıklık savunmasını artırmaya ve besinlerin sindirimine çeşitli şekillerde katkıda bulunurlar. Çözünür, çözünmez veya viskoz yapı oluşturan oluşturmayan; fermente edilebilen, edilemeyen olarak ayrılabilirler. Bunlardan en iyi şekilde yararlanmak için onları tanımak önemlidir.
Lifler ne kadar çözünür ve fermente edilebilirse, bağırsak geçişi ve dışkı kütlesi o kadar azalır, safranın asit atılımı artar. Su tutabilen lif miktarı arttıkça dışkı hacmi artar. Tüm lifler az ya da çok su tutar, ancak çözünmeyen ve orta derecede fermente edilebilir olanlar genellikle bunu daha fazla yaparlar (örneğin selüloz). Bazıları, emilimi, tokluk kan şekerini, mide boşalmasını ve çekumda geçişi azaltan viskoz jeller oluşturabilir, bu özellikler bazı patolojilerde (örneğin diyabetes mellitus) faydalıdır. Diğer patolojilerde (örneğin gastrit) daha az faydalıdırlar veya kontrendikedirler. Bu lifler ayrıca kedi tüy yumağı geçişini teşvik etmede çok faydalı olup ,kronik kusma fenomenini de azaltabilirler. Bu özelliklere sahip lifler arasında: psilyum , bezelye veya yulaf lifi, pancar küspesi sayılabilir.
Son 10 yılda, farklı çözünürlük ve fermente edilebilirlik seviyelerine sahip olan “iyi” bağırsak bakteri florasının (bifidobakteriler, laktobasiller) büyümesini destekleyebilen prebiyotik liflere çok önem verilmektedir. (Bacteroides ve Clostridium spp.). Ayrıca, bu liflerin fermantasyonu, bağırsak pH’ını azaltan ve patojenik bakterilerin büyümesini engelleyen ve bağırsağı besleyen (asetat, propinat veya butirat) kısa zincirli yağ asitlerinin (SCFA) oluşumuna yol açar. Bütirat tercihen bağırsak hücreleri, özellikle kolon tarafından kullanılır. Bunun kolonosit sayısında, bağırsak mukozasının ağırlığında, su ve elektrolitlerin emiliminde ve sindirim enzimlerinin aktivitesinde artışa, adezyon (farklı yüzeylerin birbirine yapışma eğilimi)ve bakteriyel translokasyonda (kromozom anomalisi) azalmaya yol açtığı görülmüştür.
Prebiyotik lifler arasında en çok bilinen ve çalışılanlar meyve-oligosakkaritler (FOS) ve mannan-ooligosakkaritler (MOS)’dir.
Prebiyotiklerden bahsetmişken probiyotiklerden bahsetmeyi unutmamalıyız. Probiyotik terimi, alındığında konakçı üzerinde faydalı etkileri olan canlı ve yaşayabilir bakterileri ifade eder. Mide ve safranın asidik ortamına dayanabilmeli ve bağırsak yolunda tutunabilmeli ve/veya çoğalabilmelidirler. Bu mikroorganizmaların (immünomodülatörler, antienflamatuarlar, antialerjikler, antikanser ajanlar, antidiyareik ajanlar) özellikle günde 1 x 10 ⁸ -1 x 10¹¹ koloni oluşturan birim (CFU/gün) konsantrasyonlarında insanlarda çeşitli faydalı etkilerini gösteren çalışmalar vardır. Kediler ve köpekler için yapılmış çok fazla çalışma olmamasına rağmen, yaklaşık olarak bu değerler etrafında dönüyoruz, ancak kesin değillerdir.
Vitaminler
Vitaminler, küçük miktarlarda ihtiyaç duyulan organik moleküllerdir ve türlere ve fizyolojik duruma bağlı olarak açıkça farklı miktarlarda, tüm canlıların büyümesi ve hayatta kalması için vazgeçilmezdir. Bazı besinlerde bulunur, bazılarında bulunmaz. Vitaminlerin çoğu organizma tarafından sentezlenmez, bu nedenle diyetle birlikte alınmaları gerekir. Yağda çözünen ve suda çözünen vitaminler olarak ikiye ayrılırlar. Birinci grup A, D, E, K vitaminlerini içerir. İkinci grupta B ve C vitaminleri yer alır. Yağda çözünen vitaminler vücutta birikebilir, bu nedenle potansiyel bir toksisiteye sahip olabilirler. Ancak aynı nedenle, eksiklikleri daha az görülür ve daha yavaş gelişir. Vitaminlerin besin kaynakları et, balık, süt, yumurta, yapraklı sebzeler, turunçgiller, baklagiller vb. dir. Her vitaminin kendi etki mekanizması vardır ve eksik olduğunda tipik belirtiler ortaya çıkar. Aşırı vitamin alımı bile ciddi bozulmalara ve patolojilere neden olabilir. Günümüzde aslında en büyük problemler aşırı alımdan kaynaklanmaktadır.
Mineraller
Mineraller vücudun metabolik süreçleri için çok önemli inorganik elementlerdir. Kalsiyum, fosfor, magnezyum, kükürt, sodyum, potasyum, klor gibi vücutta büyük miktarlarda bulunan makro elementler ve çinko gibi eser miktarda veya çok düşük konsantrasyonlarda bulunan mikro elementler olarak ayrılabilirler(manganez, iyot vb.) Çok sayıda işlevi yerine getirirler ve genellikle kalsiyum ve fosfor gibi birbirleriyle bağlantılıdırlar ve bu onların emilimini, metabolizmalarını, aynı aktiviteyi vb. etkileyebilir. Diğer önemli ilişkiler, kalsiyum ve magnezyum veya çinko ve kalsiyum arasındaki ilişkilerdir. Günümüzde temel problemler, fitatlar gibi gıdada varsa demir, çinko emilimini etkileyebilen ve diğer maddelerle etkileşimden kaynaklanan aşırılıklar ve hatta dengesizliklerdir.
Günümüz demişken, ev yapımı yiyecekler kesinlikle önceden hazırlanıp paketlenmiş yiyeceklerden daha lezzetlidir, daha az değişime uğrar, malzemeleri görmenizi ve seçmenizi sağlar, daha kaliteli ve sindirilebilir olabilirler. Ev yapımı bir diyet yapılabilir ve her şeyden önce tavsiye edilebilir. Beslenme açısından bakıldığında, yavru köpekler için de iyi ticari kalitedekiler kadar güvenilirdir. Öte yandan, evcil hayvan bakıcısının uygun zamanı, doğru formüle edilmiş olması, dengeli ve entegre bir reçetenin olması ve dozajlara ve içeriklere titizlikle saygı gösterilmesi gerekmektedir. Tarif bileşenleri ve takviyeler asla değiştirilmemeli veya tariften çıkarılmamalıdır.
Biyolojik Olarak Uygun Çiğ Gıda anlamında kullanılan ve kısaltması olan BARF gibi “doğru” çiğ beslenmede farklı anlayışlar ve felsefeler vardır. Kemik oranı yüksek, kas eti ve iç organları (dalak, karaciğer, akciğer, işkembe vb.) olan çiğ et ile karakterize edilirler. Bunlara ayrıca çiğ sebze ve meyveler, bir takım yemişler, yağlar, otlar, algler, yumurtalar ve süt ürünleri dahildir. Neredeyse karbonhidrat içermezler, özellikle tahıl hiç içermezler. Çiğ et, pişmiş ete göre daha sindirilebilirdir, ancak kullanımı bakteriyel (Escherichia coli, Salmonella, Campylobacter ve Yersinia ) ve parazitik (Echinococcus , Toxoplasma vb.) bulaşmalar gibi hijyenik riskler içerir. En az 48 saat donmuş et kullanılarak parazit kontaminasyonu kontrol edilebilir, ancak dondurma bakteriyel kontaminasyonu engellemez. Bu konuda gerekirse daha fazla ve daha doğru sağlık kontrollerine tabi olan ve ortalama olarak daha az kontamine olan sığır eti kullanılmasını doğru buluyorum. Kemikler dişlerin bir miktar çiğneme yapmasını ve temizlenmesini sağlayabilir, ancak çeşitli derecelerde tahrişe ve yaralanmaya da neden olabilir; ayrıca tüketimiyle alınan kalsiyum, fosfor ve diğer mineralleri kontrol etmek ve dengelemek zordur. Ayrıca, eksikliğine neden olan biotine (B7 vitamini) bağlanan avidin içeren yumurtalar gibi bazı bileşenlerin çiğ olarak yenilmeye uygun olmadığını bilmek de önemlidir (yumurta akı tek başına tüketildiğinde sorundur); ayrıca proteinlerin sindirimini engelleyen bir tripsin inhibitörü içerirler. Birçok çiğ balık, tiamin (B1 vitamini) yok eden tiaminaz içerir ve demiri bağlayan ve kansızlığa neden olabilen trimetilamin içerebilir. Bu diyetler, gerekli modifikasyonlar ile entegre edilmiş ve yeterince dengelenmiş, özellikle gastrointestinal problemleri olan bazı hayvanlarda diğer diyetlere bir alternatif olabilir.
Tahılsız diyetler protein açısından zengindir ve tahıl veya glüten içermez. Birçok insanın düşündüğünün aksine, her zaman düşük karbonhidrat içeriğine sahip değildirler; aslında bunlar patates, bezelye, tapyoka, baklagiller gibi farklı şekillerde bulunurlar. Karbonhidratlar, özellikle tahıllar, protein kullanımında tasarruf sağladıkları ve işleme ve teknolojik üretim süreçleri için önemli oldukları için her zaman ev ve ticari diyetlerde kullanılmış ve yer almıştır. Bununla birlikte, karbonhidratların – özellikle tahılların – rolü hem köpeklerin hem de kedilerin diyetlerinde inceleme altına alınmıştır.
Bugün piyasada, büyük başarı gösteren ve hayvanın sağlığını iyileştirmeyi ve korumayı vaat eden çok sayıda “tahılsız” veya “glütensiz” ürün bulunmaktadır. Bununla birlikte, bir hayvanın tahıllara karşı belgelenmiş belirli bir alerjisi olmadığı sürece (ki bu oldukça nadirdir), tahıl veya glüten içermeyen bir diyetin sağlanması herhangi bir fayda sağlamaz. Ayrıca karbonhidratların kedilerde ve köpeklerde diyabet gelişimi için doğrudan bir risk faktörü olmadığına dair kanıtlar vardır ve birçok çalışma karbonhidratların obezite ile ilişkili olmadığını göstermiştir ki bu daha çok ad libitum beslenme (serbest besleme) ve diyetin yüksek enerji yoğunluğu ile bağlantılı görünmektedir (düşük karbonhidrat içeriğine sahip diyetlerde paradoksal olarak çok daha yüksek olan yüksek yağ içeriği). Ancak köpeklerin doğal diyetinin ve hepsinden önemlisi kedilerin diyetinin karbonhidrat açısından düşük ve protein açısından zengin olduğu doğrudur. Kedilerin tükürük amilazları yoktur ve köpeklerden daha düşük miktarlarda pankreas amilazları vardır, ancak özellikle pişirildiklerinde karbonhidratları sindirebilir, özümseyebilir ve kullanabilirler. Bu, fırsatçı etobur olarak kabul edilen köpekler için daha da doğrudur. Köpekler, kedilerin aksine, ama her şeyden önce kuzenleri olan kurda kıyasla, evrim ve evcilleştirme sürecinde karbonhidratları (nişastaları) daha iyi sindirme yeteneğini geliştirmiştir.
Beslenme metodları hakkında tartışırken, elimizde yeterince kıyaslama yapılmış bilimsel kanıtlar olmadığını bilmek önemlidir. Ancak anektodlara bakıldığında elde edilen olumlu sonuçları göz ardı etmekte hata olur. Barf beslenmesini de doğru yapıldığı takdirde destekliyorum. Doğru yapmaktan kasıt her zaman dengeli olabilecek bir reçete haline getirilmiş şekilde hazırlamaktır.
Evcil hayvan beslenmesinde bileşenlerin rolü, görüldüğü gibi son derece önemlidir. Birbirlerinden ayrılmazlar, birbirlerini olumlu ve olumsuz olarak etkileyebilme potansiyelleri vardır. Bizler nasıl ki her gün aynı yemekleri yemiyor ve kendimize çeşitlilik sağlıyor bu sayede de doğal bir denge içinde yaşıyorsak; aynı şekilde evcil hayvanlarımız için de dengeli menüler oluşturmamız gerekir ve bunu başarmak zor değildir. Neyi ne kadar kullanmanız gerektiğini bilmeniz, nelerin birbiriyle etkileşime girebileceğinden haberdar olmanız, ihtiyaçları belirlenmiş minumum seviyelerin altında tutmamaya dikkat etmeniz, aşırılıklardan kaçınmanız doğru bir başlangıç için yeterlidir. Beslenme bir bilimdir, ancak atomu parçalamaya çalışmıyoruz. Onlar zaten doğal olarak kendileri için iyi olanı yüzyıllardır bilebilmelerini sağlayan genetik kodlara sahipler.
Bir hayvanın yaşamını etkileyen 3 temel bileşen vardır.
Genetik, Çevre ve Beslenme..
Vücut kendi kendini onarabilecek bir potansiyele sahiptir, bilinçsiz veya istemsizce yanlış gıdalar seçerek buna engel olmak yerine; bilinçli bir şekilde doğru,uygun ve sağlıklı gıdalar seçerek bunu koruyalım.
Sağlıkla kalın.
B.N.B